alegra’nın glütensiz brownieleri

pazar sabahı alegra ilk adım bicycle academy’deki arkadaşlarıyla paylaşmak üzere büyük bir tepsi glütensiz brownie hazırladı…herkes çok beğendi ve bir sürü arkadaşı bizden tarifini istedi.  burada paylaşmak istedik…yapılışı çok basit; alegra neredeyse her şeyi kendisi yaptı. ben bir tek tereyağını eritmeye ve son fırına koyar ve çıkarırken destek oldum…

diyet veya şekersiz değil aktif ve hareketli çocuklar (ve büyükler) için harika bir pazar kaçamağı olabilir bu brownieler…siz de evde yaparsanız bize fotoğraf gönderin, çok seviniriz!

malzeme:

1.5 su bardağı glütensiz un karışımı

½ çay kaşığı hamur kabartma tozu

½ çay kaşığı tuz

4 yemek kaşığı ham kakao

1 su bardağından biraz az kakao parçacıkları

3 yemek kaşığı tereyağı (arzuya göre hindistan cevizi yağı da kullanılabilir)

½ su bardağı esmer şeker veya hindistan cevizi şekeri

2 adet yumurta

1 çay kaşığı vanilya özü

ekstra olarak: 1 büyük avuç ceviz parçaları veya 2 yemek kaşığı portakal rendesi de eklenebilir

tarif:

fırını 180 dereceye ısıtıp kare veya dikdörtgen bir fırın kabına kenarları sarkacak şekilde yağlı kâğıt serin

ufak bir kapta kakao parçacıklarını ve tereyağını karıştırın ve eritin (biz hızlı olsun diye mikrodalgayı kullandık ama tabii ocak üstünde de olabilir)

kakao parçacıkları iyice eridikten sonra yumurtayı ve şekeri de ekleyip karıştırın

glütensiz unu, kakaoyu, tuzu hamur kabartma tozunu ve vanilya özünü de ekleyip hamur kıvamına gelene kadar iyice karıştırın

hamuru hazırlamış olduğunuz kaba eşit olacak şekilde dökün

sıcak fırında 30-35 dakika arası, içerisine sokulan kurdan temiz çıkana kadar, pişirin sonra da 1 saat boyunca soğumasını bekleyin

**brownieler tamamen soğumadan keserseniz dağılma riski artar**

 

 

bu tarifi hazırlarken www.theprettybee.com’dan ilham aldık glütensiz tarif arayanlara tavsiye ederim 🙂

 

 

 

 

 

 

 

 

hoş geldin 2019…

bir önceki yılbaşı yazımda görmüşsünüzdür ki 2018 ile vedalaşmak ve 2019’a giriş yapmak ailemiz için çok heyecanlı ve yoğun bir şekilde geçti.  bu arada da beklemediğim bir şekilde postlarıma biraz ara vermek zorunda kaldım. doğrusu hiç böyle bir planım yoktu.  hatta instagram’da çok severek takip ettiğim bazı anneler kendilerinin bir müddet postlarına ara vereceklerini söylediklerinde böyle bir uygulamanın onlar için ne kadar güzel bir fikir olduğunu fakat bu sene hiç bana göre olmadığını düşünmüştüm!!

gelelim 10 ocak perşembe gününe ve ben de aynı o anneler gibi ancak kutlamalara son vermiş bir şekilde tekrar rutinime dönmeye çalışıyorum.  yine bilgisayarımın önüne geçtim; haftalardır kontrol edemediğim emailleri okuyorum. merak ettiğim bir sürü haberi ve yazıyı sonunda detaylı olarak okuyabiliyorum.  ve biraz zor da olsa kendimi 2019’da kişisel olarak, yazar olarak ve anne olarak neleri hedeflediğimi tekrar düşünürken buluyorum.

bir başka ingilizce yazımda bu yılbaşında gelenek haline gelmiş hedef koyma fikrinden uzaklaşacağımı ve bunun yerine yeni yıla niyet ederek başlayacağımı yazmıştım.  bu niyetleri kısaca burada da anlatayım…bu yıl anı yaşamaya odaklanmak istiyorum, ön yargılı olmadan yaşamak istiyorum- bazen olaylar beklentilerimin çok dışında güzel bir şekilde gerçekleşiyor, bunu göz önünde bulundurarak da korktuğum veya çekindiğim zamanlarda bile daha açık olmaya çalışacağım.  içimden gelen enerjiye ve iyiliği ye daha çok güvenip etrafımdakiler ile paylaşmaya çalışacağım.

normalde bu niyetler aslında yıl başı hedefleri olarak fazlasıyla yeterli ve kapsamlı ama 2019’un ilk on günü benim için hiç öngöremediğim bir şekilde inişli çıkışlı geçti.  kısa bir sürede çok değişik duygular yaşadım ve niyetlerime biraz ekleme yapmam gerektiğine karar verdim.  anı yaşamanın, açık olmanın ve paylaşmanın yanı sıra 2019 boyunca bir de şartlar ne olursa olsun hep kendimi de hatırlamaya ve beslemeye çalışacağım.

her ne kadar büyümüş olsam da ben de hala yetişmekte ve gelişmekte olan bir bireyim.  bu gerçeğe de önem vermeden ne kızlarımı anne olarak ne erim’i eş olarak ne de etrafımdakileri dost olarak destekleyebilirim.  annelik literatüründe biraz klişeleşmiş olsa da ben de söylemeden duramayacağım—iyi bir anne olmak için önce kendimize bakmamız lazım, bizim ruhumuz, bedenimiz iyi olacak ki başkalarına destek olabilelim.

peki bu niyeti dile getirmek çok kolay ama gerçekten uygulamak o kadar da kolay olmayacağına benziyor.  2019’da bu niyetimi gerçekleştirmek için neler yapmam gerekiyor…bu sene ne şekilde ve nerede kendimi ön planda tutmalıyım? ve tabii buna karar verirken de aslında şunu da düşünmem gerekiyor, benim için gerçekten neler önemli ve bu yıl boyunca hayatımın içinde nelerin olmasını arzuluyorum? daha çok yazı yazmak mı? ticari bir şeylere mi girmek? ya da şu an için ev dışında fazla bir işlere girmeyip kendi yuvama mı konsantre olmak?

hepsi değerli, hepsi geçerli fikirler bunlar ve tahmin ediyorum ki ocak ayı boyunca beni en çok oyalayacak konular bunlar olacaktır.  ama ilk etapta bu ufak blog tatilimden sayesinde gördüm ki istanbul’da üç güzel’e yazı yazmak beni hakikatten çok mutlu ediyor.  güzel kızlarımla yaşadığım keyifli günleri yazılar ve görseller ile hatırlamak da aynen çok mutlu ediyor.  dolayısıyla farkında, ön yargısız ve açık bir şekilde bu sene yazmaya devam edeceğim.  yine bu dönem haftalık kitap tavsiyeleri, ev yapımı sağlıklı yiyecekler ve faaliyetler paylaşacağım…merak edip de sormak istediğiniz, aklınıza gelen ve tavsiye etmek istediğiniz ya da sadece paylaşmak istediğiniz herhangi bir şey olursa çok çok sevinirim-bana her zaman yazabilirsiniz 🙂

 

 

 

 

2018’e veda ederken….

2019 senesinin başlamasına bir gün kala ister istemez 2018’in muhasebesini yapmaya başlıyoruz.  bizim için 2018 senesi dop dolu geçti.  aylar günler gibi geçti diyebilirim.  kaç kere haftanın gününü şaşırdığıma kendim bile inanamıyorum! iş, okul, seyahat derken günler su gibi akıp geçti…

her anı saymak anlatmak mümkün değil tabii ki fakat yine de bu yılın önemli anlarından birkaçını paylaşmak istedim…

2018’in ilk seyahati hayatımızın seyahati oldu.  geleneksel hale gelmiş olan kayak seyahatimizden vaz geçip uzak doğu yolculuğuna çıktık ve iyi ki bu cesareti göstermişiz! unutulamayacak anlar yaşadık ve ailece bu yeni mekanları gezebilmek büyük bir nimet oldu.

elephant6

 kızların hayatlarında da büyük olaylar oldu bu sene… her biri birbirinden önemli olan meseleler; hangilerini paylaşacağımı seçmek çok da kolay olmadı ama kendimce en mühim olanları ayırmaya çalıştım.

haziran ayında alara ortaokulu bitirip liseye geçti.  14’uncu yaş gününden sadece birkaç gün evvel olan mezuniyet töreni son derece gurur vericiydi.  kendisini birlikte büyüdüğü arkadaşlarının arasında kep takarken görmek hepimizi çok duygulandırdı.  ortaokul boyunca yaptığı çalışmaların sonucunda ayrıca akademik bursa kazanması ise hepimizi çok mutlu etti- kendisi çok çalıştı; bu eforlarının da güzel sonucu aldı 🙂

IMG_1707

alegra ise bu yaz ilk defa yatılı yaz kampına gitmeye karar verdi.  kamp başlamadan önce çok tedirgindi. ılk defa bu şekilde ve bu kadar uzun bir müddet evden uzak kalacaktı.  alara’nın da aynı dönemde aynı kampta olması alegra’ya büyük bir güç verdi ama yine de onu bırakırken suratında ciddi ve hafif korkulu bir ifade vardı.  ama neticede yaptı; başarıyla kendi başının çaresine baktı.  birçok yeni şey öğrendi; yeni arkadaşlar edindi, önümüzdeki yaz tekrar gitmeyi dört gözle bekliyor 🙂

IMG_2581

asya için ise en büyük an ekim ayında gerçekleşen türkiye şampiyonasında kendi kategorisinde birinci olmak oldu.  at terbiyesine başlayalı daha 1,5 yıl olmasına rağmen kendisinden çok daha tecrübeli biniciler ile yarışarak birinci olabildi.  müsabaka haftasonusu çok konsantre oldu, ciddi zorlandı ve çok çalıştı.  tüm bu eforlarından güzel sonuç çıkması hepimizi çok gururlandırdı, ilk bahardaki müsabakaları heyecanla bekliyoruz 🙂

IMG_4361

bir de 2018’de ailemize katılan yeni üyeden bahsetmeden duramayacağım… nisan ayında kızların tatlı kuzeni teddy’nin doğumu hepimizi çok mutlu etti.  süper tatlı, rahat ve mutlu bir bebek; onun doğumu 2018’de en heyecanla beklediğimiz anlardan biriydi sanırım 🙂

e2ad5d48-a6a9-4607-be52-514923b6d570

 

alegra’nın zencefilli kurabiyeleri

noel ve yılbaşı döneminde bu kurabiyeler bizim evde hemen hemen her hafta pişer… sakin pazar öğlenden sonraları, arkadaşların geldiği okul sonraları, ders çalışma molaları …aralık ayı boyunca bulduğumuz boş vakitlerde noel şarkıları açıp kurabiye pişirmekten daha büyük bir keyif olamaz.

tarifin kendisi pek zor değil ama ufak bir bekleme süresi olduğu için biz hamuru hep bir akşam öncesinde hazırlamaya çalışıyoruz…

malzeme:

kurabiyeler için:

3 su bardağı glütensiz un

150 gram kahve rengi şeker

1 çay kaşığı toz tarçın

2 çay kaşığı toz zencefil

3-4 adet ezilmiş karanfil

1 çay kaşığı karbonat

½ çay kaşığı tuz

180 gram yumuşak tereyağı

1 su bardağından biraz az pekmez (180gram)

2 yemek kaşığı süt

krema için:

1 adet yumurta akı

1 çay kaşığı vanilin özü

2 su bardağı pudra şekeri

gıda boyası**

tarif:

fırını 180 dereceye ısıtın

fırın tepsisine yağlı pişirme kâğıdı serin

büyük bir kapta unu, şekeri, baharatları, karbonatı ve tuzu karıştırın

yumuşak tereyağını ekleyip el mikseri ile hamur kıvamına gelene kadar karıştırın (el ile de yoğurulabilir)

pekmezi ve sütü de hamura ekleyip tekrar karıştırın

hamuru top haline getirip ikiye bölün

her iki parçayı da streç film ile sarıp buzdolabına koyun

en az iki saat boyunca buz dolabında soğumasını bekleyin

soğuduktan sonra hamuru çıkartıp düz bir zeminde yaklaşık 2 cm kalınlıkta olacak şekilde merdane ile açın

hamur kesme şekilleri kullanarak istediğiniz şekilleri çıkartıp fırın tepsisine dizin

15-20 dakika boyunca fırında üstleri hafifçe kızarana kadar pişirin

soğuma teli üzerinde iyice soğumalarını bekleyin ve sonra arzu ettiğiniz gibi süsleyin

kurabiyeler pişerken el mikseri ile yumurta akını ve vanilin özünü iyice çırpın

yumurta akı beyazlaşıp yumuşak bir kıvama gelmeye başlayınca pudra şekerini yavaş yavaş ekleyin ve düşük hızda çırpmaya devam edin

arzu ediyorsanız gıda boyasın da ekleyip çırpma hızını artırın

sertleşip pasta kreması kıvamına gelene kadar çırpmaya devam edin

kremayı soğumuş kurabiyelerin üzerine sürerek süsleyin

**gıda boyası genel anlamda çok sağlıklı bir şey değil fakat bu özel dönemde biz ara sıra kullanıyoruz.  gıda boyası yerine daha doğal süslemeler de tercih edilebilir, örneğin kuru yaban mersini, kuru üzümler veya çikolata parçacıkları**

bu hafta neler okuyoruz

bu hafta neler okuyoruz…the berenstain bears: mama’s new job.

hiç abartmadan bizim evde 100 tane berenstain bears kitabı olduğunu söyleyebilirim. çok amerikan tarzı bir seri olan the berenstain bears kitaplarını ben ve kız kardeşim çocukluğumuzda hep okumuşuzdur, annemin dönemine tam yetişememiş olsa da annemden 8 yaş küçük olan dayımın çocukluğunda okumuş olduğundan yüzde yüz eminim.

kitapların hikayeleri de çizimleri de karı koca olan stan ve jan berenstain’e ait olan kitapların ilki 1962 senesinde yayınlanmış.  çocukların ve ailelerin hayatta karşılaştıkları birçok konuyu elle alan kitaplar aslında her dönem için uygun- 1960lar, 70ler…2010lu seneler…kitaplar hepimizin karşı karşıya kaldığı sorunlara ve gerçeklere olumlu ve eğitici bir şekilde yaklaşıyorlar.

mama’s new job kitabı son birkaç aydır bizim evde alegra ile en çok okuduğumuz kitaplardan biri oldu.  ocak ayında bir arkadaşımla birlikte ufak bir yazıhane tutmaya karar verdik.  İkimizde kendi işimizi yapmaya çalışan kadınlarız, aile büyütmeye çalışan anneleriz ve bunları yaparken kendimize ait bir alanın olmasının verimli olacağını düşünerek girdik bu ortaklığa.  olay aslında şu şekilde gelişti…ikimiz de birbirimizden habersiz bir şekilde kendimize ofis tutmayı düşünüyormuşuz.  özellikle gündüzleri çocuklarımızın okulda oldukları saatlerde evin dışına çıkıp işlerimize konsantre bir şekilde çalışmak istiyormuşuz.  onun işleri daha ticari bazlı, tekstil işler…benim ise o sırada henüz aklım fikrim sadece yazmak ve yaratmak ile doluydu.  bir gün kızlarımız oynarken biz de kahve içerken ikimizin de ortak hedefi ortayı çıkınca hiç vakit kaybetmeden evlerimize yakın ufak bir daire bulduk ve hemen taşındık!

son 4 aydır elimden geldiği kadar gündüzlerimi ofiste geçirmeye çalışıyorum… evde 2-3 saatimi alan yazıları ve projeleri ofiste neredeyse yarı zamanda bitirebiliyorum!  eve yorgun da gelsem en azında huzurlu geliyorum ve bilgisayarıma pek bakmadan gönül rahatıyla kızlarla oyun oynayabiliyor, sohbet edebiliyorum.  büyük kızlar duruma hemen alıştılar, zaten onların da günleri dopdolu neredeyse nefes alacak vakitleri olmadan hızla geçiyor.  alegra için bu yeni süreç biraz farklı oldu. ben en son bu kadar yoğun bir biçimde evden uzak olduğumda o daha bayağı ufaktı, şimdi çok daha çok her şeyin farkında.  bazen biraz stres olabiliyor, duygusallaşıyor…işte o günler akşam yatmadan evvel mama’s new job kitabını okumaya çalışıyorum…

kitabı kısaca özetlemek gerekirse birçok annenin yaptığı şekilde mama bear her gün bütün gün ailesinin tüm işleriyle ilgileniyor.  ev işi, çocuk bakımı, yemek yapma, ders çalıştırma, oyun oynatma derken mama bear’in kendi hobilerine pek vakit kalmıyor.  bir gün tesadüfi bir şekilde kendi diktiği örtüleri görenler satın almak isteyince kendisine bir el yapımı örtü mağazası açmaya karar verir…mağazayı hazırlarken, ilk açılırken her daim yanlarında olan anneleri bir anda evde yok olunca çocuklar şaşırır.  ama birkaç hafta içinde yeni ve daha keyifli bir düzene girerler.  çocuklar kendi işlerini gururlar yapmaya başlarlar, hatta evdeki bazı işlere de yardımcı olmanın gururun yaşarlar.  mama bear ise eve geldiğinde yorgun da olsa çok neşeli gelir, kazandığı paraların bir kısmıyla da ailesini özel gezilere çıkarabilince de o da kendine göre yeni gururlar yaşar.

bir evin düzenin değişmesi hiçbir zaman kolay değildir.  anne olduğum günden beri de yerine göre kendi arzularımı ve ihtiyaçlarıma öncelik vermek bana hep zor gelmiştir.  ama kızlarım büyüdükçe ve aslında kendim de olgunlaştıkça kızlarımızın (ve oğullarımızın da) önünde üreten, çalışkan ve özgür kadın rol modellerin de yer almalarının ne kadar değerli olduğunu daha net görmeye başladım.  1984 senesinde yayınlamış olan mama’s new job kitabı otuz sene geçse de hala güncel…annemde bana okumuştu, ben de kızlarıma… bazen zor da gelse kendime bir alan isteyerek, bu isteğimden vazgeçmeyerek, üretmeye ve yaratmaya devam ederek inanıyorum ki kızlarıma iyilik yapıyorum…ümit ediyorum ki 20-30 sene sonra onlar da kendi işleri yapan birer kuvvetli anne olurla ve artık okunmaktan yıpranmış olan mama’s new job kitabını kendi kızlarına gururla okurlar.

bu hafta neler okuyoruz

bu hafta neler okuyoruz…valentsteins

ethan long’un bu tatlı kitabında normalde cadılar bayramının kahramanları olan karakterler sevgililer gününü ve aşkı keşif ediyor! biz dün akşam alegra ile okuduk, harika bir kitap- hem güldürüyor hem de okudukça mutluluk getiriyor. bu sene biraz geç kalmış olsak da hafta sonu oturup kendimiz de birkaç tane valentine yapmaya karar verdik.

kitapta kulübesine yakın oturan kadın frankenstein ile karşılaşınca âşık olan ‘fran’ adlı erkek frankenstein arkadaşlarından gizli sessiz sessiz bir şeyler yapmaya başlayınca herkeste merak uyandırır.  fran’ın pembe kağıtlarla neler yaptığını en çok merak eden vampir arkadaşı bütün korkulu yaratıkları çağırır…zombiler, vampirler, mumyalar hepsi fran’in yanına gelip onu dikkatle izlemeye başlar.

pembe kâğıt…makas…uhu…arkadaşları bu malzemelerden neler çıkabilir diye düşünmeye başlar.  biri uzun dişli maske der, bir başkası yuvarlak bir yarasa der…bir başkası pembe bir popo tahmininde bulununca alegra kahkahalarla gülmeye başladı! sonunda neler olup bitiğini bilen küçük tavşan toplanmış olan gruba bunun aslında bir kalp olduğunu ve fran’in bunu sevgililer günü için hazırladığını açıklar.

IMG_2284

işte o anda anlaşılır ki birçoğu aşkın ne olduğunu bile bilmiyor! tavşan açıklamaya devam ettikçe küçük karakterler şok içinde dinler…sonunda âşık olanların bazen dudak dudağa öpüştüğünü de söyleyince grup neye uğradıklarına şaşırır ve birer birer ömür boyu âşık olmayacaklarına yemin ederler.

IMG_2285

kafası tamamen karışan fran ise sessizce gruptan ayrılıp bahçeye çıkar. Bahçe de yine beğendiği kızı görünce aşkın aslında ne kadar harika olduğunu ve ne kadar büyük mutluluk getirdiğini tekrar hisseder.  hazırlamış olduğu pembe kâğıdı yeni arkadaşına verir ve yan yana oturup gecenin tadını çıkarırlar.  (tabii fran’in arkadaşları bu yaptıklarına hiç ama hiç anlam veremezler!)

IMG_2286

bu tatlı kitabı biz çok büyük bir keyifle okuduk… alegra da ben de bayıldık…benim en çok hoşuma giden tarafı da bazen bizi biraz tuhaf hissetirse de veya arkadaşlarımız tam anlayamasa da aşkın aslında çok normal ve doğal bir his olduğunun vurgulanması oldu.

bu hafta neler okuyoruz…

yılbaşı döneminde ben her ne kadar düzenimizin bozulmamasına dikkat etsemde bu heyecanlı ve hareketli dönemde hem genel düzen hem de davranışlar biraz raydan çıkabiliyor.  yurt dışından gelen aile büyükleri olsun, sık sık görmediğimiz akrabalar olsun kızların üzerinde biraz ekstra ilgi oluyor ve hafif de olsa şımarıklıklar başlıyor.

bu hafta normal düzenimize geri dönmeye çalışırken alegra ile akşam okumalarımız için özellikle nezaket, sevgi, saygı gibi konseptlere değinen kitaplar şeçmeye çalıştım…en çok keyif aldıklarımızı paylaşmak istedim…

A Quest for Good Manners karin lefranc’ın harika kitabında genç ve biraz şımarık bir prenses ve yaramaz ejderhası nezaketi öğrenmek üzere ilginç bir yolculağa çıkarlar.

Madeline Says Merci kitabında john bemelmans marciano ünlü fransız genç kız madeline’in maceralarıyla okurlara hem nezaket kurallarını hem de sevgi ve saygının önemini en güzel şekilde vurguluyor.

yazar laurel snyder’ın yeni kitabı The King of Too Many Things galiba bu sene en çok sevdiklerimizin arasına girecek! Bu harika kitapta çok şımarık bir küçük kral istediği herşeyi bir emir ile elde edebiliyor- bir tek en çok arzuladığı şeye-gerçek arkadaşlığa- bu şekilde ulaşamayınca biraz aklı başına gelmeye başlar. Sonunda eşyaların değil de sevginin ve saygının önemli olduğunu iyice anlayan genç kral davranışlarını değiştirir.

haftanın mücveri yerin- şükran günü!

bizim evde çok sevilen ve önemsenen şükran günü (thanksgiving) olduğu için bu hafta haftanın mücverini atlamaya karar verdik.

şükran gününün hikayesini bilmeyenler için kısaca özetlemek istedim.  amerika birleşik devletlerine ilk giden avrupalı grupların çoğu çocuk zorlanarak yeni topraklara yerleşebilmişler.  sıfırdan evler, şehirler ve yollar inşaat etmek zorunda kalmışlar.  iklimler farklı, tarım süreçlerini bilememişler, doğada bulabildikleri besinlerden ne şekilde kaynaklanabileceklerini de bilememişler. geçirdikleri ilk kış soğuktan, açlıktan ve hastalıktan çok ölen olmuş.  kışı geçirebilenler ise besinsiz ve zor bir durumda kalmışlar. bu arada yakında oturan yerel gruplar yol göstererek ve besinlerini ve bilgilerini paylaşarak göçmenlere yardımcı olmuşlar.  ilk bahar geldiğinde yerel halk ve göçmenler birlikte oturup güzel bir yemek paylaşmışlar ve böylece ilk şükran günü kutlanmış.

tabii şu an ilk baharda değiliz, son baharın hatta sonlarına doğru gelmek üzereyiz ve son baharın tüm sebzeleri, meyveleri, ve renkleriyle dolu olan bir şükran gününe geldik. şükran gününün artık her sene kasım ayının son perşembesinde (beş perşembe var ise dördüncü perşembe) kutlanır.  bunun sebebi ise abraham lincoln.  1863 senesinde amerika’da iç savaş yoğun bir şekilde devam ederken o zaman cumhurbaşkanı olan lincoln’un bölünmüş olan ülkeyi bir araya getirecek bir gün yaratmak isteyişi.  iç savaş dönemi amerikan halkı için çok yorucu bir süreç olarak geçti- kardeş kardeşe karşı, baba oğulluna karşı, dostlar birbirlerine karşı çok savaşan olmuştur.  bu derece ayrılığın ve düşmanlığın öne çıktığı bir dönemde herkesin hem fikir olabileceği bir ulusal şükran günü yaratarak lincoln halkına aslında ne kadar çok konuda aynı olduklarını ve zor günlerde bile ne kadar şanslı olduklarını hatırlatmak istemiş.

bizim evde şükran günü çok önemli bir gün ve benim için çok duygu dolu bir gün.  kızlar ilk doğduklarında kendi ailemden uzak olmak bir hayli zor gelmişti. sağ olsunlar eşimin ailesi ve arkadaşları beni şükran gününde hiçbir zaman yalnız bırakmadılar, tüm enerjileriyle ve saygılarıyla bugünün önemini ve değerini kendileri en az benim kadar yaşadılar. kızlarda bu pozitif enerjilerden ve açık bakış açılardan çok faydalandılar. birkaç yıl evvel tam şükran günü haftasında hastaneye yatmak zorunda kaldım, şükran günü eve dönebildim ancak ve yokluğumda kızlar (babaları ve evdeki ablanın yardımlar ile tabii) evi süslemiş, masayı kurmuş ve yemekleri hazırlamışlardı. sofraya oturduğumuzda da asya ve alara tek tek hepimize neden şükür ettiğimizi sorup hazırlamış oldukları bir kâğıda yazdılar. hayat boyu unutmayacağımız bir akşamdı.

bu sene her şey biraz daha sakin, çok şükür. evde biraz tadilat yapmaya karar verdiğimiz için misafir çağıramadık ama evin işleri bitsin mutlaka telafi etmeyi planlıyoruz.  evlendiğimden beri ilk defa annem ve babam istanbul’dalar bu sene. birlikte keyifli bir akşam geçireceğimiz tahmin ediyorum- pek sakin olamayabilir-üç kızla açıkçası bizim evde hiçbir akşam sıkıcı geçmiyor… kutlama geceleri daha da heyecanlı oluyor!

**şükran gününde haliyle yemekler çok önemli- bu seneki menümüz aşağıda … her şey glütensiz ve benim gibi et yemeyenler için bol bol seçenek var…tarif isteyen olursa seve seve paylaşırım

MENÜ

yeşil salata

avokadolu kabak çekirdekli brüksel lahanası

ızgara mısır

demir tavada mısır ekmeği

tatlı patates püresi

adaçaylı taze patates

parmezan peynirli kuşkonmaz

kuru meyveli hindi budu

hindi sosu (gravy)

zencefilli yaban mersinli sos

 

tatlı olarak da bugünün vazgeçilmezi olan balkabaklı tart ve vanilyalı dondurmamız var!

IMG_0668

 

 

alegra’nın misketler

bu sene nedense okula donuş ve tekrar rutine girmemiz biraz zor ve sancılı bir dönem oldu.  ne ben ne de alegra tam olarak okulun ve ödevlerin başlamasına hazır değildik sanırım! bir gün ders çalışmaya çalışırken aramızda ciddi bir tartışma çıktı…öyle sinirlendik ki birbirimize ben kendime “time out” cezası verdim ve beş dakikalığına odama çekilip kapıyı kapattım!

kendi başıma sakinleşmeye çalışırken aynı zamanda bu seneyi nasıl atlatacağız diye kara kara düşünüyordum doğrusu! sonunda aklıma amerika’da bir çok arkadaşımın bana anlattığı ve tavsiye etti bir sistemi denemeye karar verdim.  alegra’nın birkaç sınıf arkadaşının annesi de anlattım, öyle hoşlarına gitti ki burada da paylaşmak istedim.

ödev kavgası yaşarken fark ettim ki alegra’nın sorunu esasında ödevden ziyade kendi sorumluluklarının ne olduğunu ve ailece hepimizin de sorumluluklarını pek anlamamış olması.  bunun üzerine ondan bana kendi düşüncesine göre sorumluluklarının ne olduğunu anlatmasını istedim. Bazıları biraz fazla komplike fikirlerden oluşuyordu ama sonunda mümkün oldukça basit ve sadece beş maddeden oluşan bir liste yapmayı becerdik. bu durumda alegra’nın sorumlukları şunlar:

  • her gün okuldan verilen ödevlerini tamamlamak
  • her gün birkaç sayfa bile olsa İngilizce ve Türkçe okuma yapmak
  • her gün piyanosunu çalışmak
  • her gün kendi öz bakımını yapmak- banyo almak, diş fırçalamak gibi
  • her gün bunları yaparken (ve aslında gün boyunca) mümkün olduğu kadar saygılı ve olumlu bir tavırla hareket etmek

sistemimiz de şu şekilde işliyor. Her bir sorumluluk için alegra birer tane renkli misket ‘kazanıyor’. akşamları eğer beş misketi tamamladıysa akşam yemeğinden sonra dondurma (veya evde pişmiş olan başka bir tatlı) yeme hakkına sahip oluyor. ayrıca misketleri tamamlayarak hafta sonu televizyon veya ipad zamanı (bir buna elektronik zamanı diyoruz) kazanıyor. eğer günlük misketlerini tamamlayamazsa duruma göre elektronik zamanı azalıyor.

 

IMG_0270

bu yeni programı uygulama başladığımız saniyeden itibaren hem alegra hem ben çok rahatladık! Alegra yeni sistemde seçim yapma ve kendi sorumluğunu almayı öğrenmeye başladı, ben ise onun kararlarına saygı göstermeye. kendisi ister banyo yapıyor ister yapmıyor ama verdiği karar doğrultusunda tatlı yeme hakkını ve elektronik zamanı kazanıyor. Kim bilir belki banyo yapmamayı ve dondurma yememeyi seçecektir (henüz böyle bir gün olmadı tabii!). ama artık karar benim değil, onun. Bu da ikimizin sırtından büyük bir yükü almış oldu.

Okullar açılalı neredeyse iki ay geçti ve doğal olarak ödev-banyo-piyano saati geldiğinde hiç tartışmıyoruz veya alegra hiç şikayet etmiyor diyemem ama kararları onun eline bırakmak ve ona hem sorumluluğu hem de kontrolü devir etmek çok doğru bir karar oldu. sizler evde ne tür sistemler kuruyorsunuz? en çok bu işe yaradı dediğiniz taktikler var mı, hiç işe yaramayan veya durumları zorlaştıran yöntemler oldu mu? paylaşırsanız çok sevinirim!

IMG_0269

 

 

haftanın mücveri

IMG_3608

 

bu hafta daha geleneksel bir kabak mücveri yaptık- özellikle kabak mevsimi sona ermeden son bir defa kabaklı bir mücverini tadını çıkarmak istedim, iyiki de yaptık evdeki herkes tadına doyamadı!  kabak bazlı olsa da sadece kabaktan değil içine yine pazarda taze bulduğumuz pazı ve dereotundan da katmaya karar verdik.  biraz da beyaz peynir ve badem unu ekleyince muhteşem oldu!

kabağın faydaları çok fazla- yüksek miktarda a, b6, ve c vitaminleri içeriyor.  ayrıca mineral olarak bol miktarda magnezyum ve potasyumu içeriyor.  lif miktarı da fazla olduğu için sindirime sistemine de destek oluyor.  pazı ise benim gibi demir seviyeleri sürekli düşük olamaya meyilli olanlar için harika bir sebze! yüksek miktarda demir içermesinin yanı sıra aynı zamanda da anti-oksidan ve anti-enflamatuvar etkiyelerine de sahip.  mücverimize az da dereotu ekledik- yeşillikler arasında en çok kalsiyum içeren yeşillik olduğu için mümkün oldukça yemeklere hep eklemeye çalışırım.

malzeme:

3 adet rendelenmiş organik kabak

1 ufak demet yıkanmış ve ince ince doğranmış pazı

1 avuç doğranmış dereotu

½ su bardağı organik badem unu (biz bunu evde kendimiz yapıyoruz- hem taze olduğundan emin oluyorum hem de istediğim şekilde organik çiğ badem içinden yapabiliyorum)

½ su bardağı kadar rendelenmiş beyaz peynir

1 adet çırpılmış organik yumurta

deniz tuzu/karabiber

 

tarif:

tüm malzemeleri orta boy bir kabın içinde iyice karıştırın

1 yemek kaşığı zeytinyağını tavada ısıtın

mücver malzemesini yemek kaşığı büyüklüğünde toplar şeklinde sıcak tavaya koyun ve kenarları kızarıncaya kadar pişirin, sonra da çevirip 2-3 dakika daha pişirin

azru ettiğiniz şekilde sıcak veya oda sıcaklığında servis edin

haftanın mücverini dün öğlen yanında domates çorbası ve yeşil salata ile yedim-gayet doyurucu ama hafif bir yemek oldu… akşam da çocuklar yediler, normalde pazıyı tercih etmezler ama mücverin içinde varlığını bile hissetmediler!