alegra’nın glütensiz brownieleri

pazar sabahı alegra ilk adım bicycle academy’deki arkadaşlarıyla paylaşmak üzere büyük bir tepsi glütensiz brownie hazırladı…herkes çok beğendi ve bir sürü arkadaşı bizden tarifini istedi.  burada paylaşmak istedik…yapılışı çok basit; alegra neredeyse her şeyi kendisi yaptı. ben bir tek tereyağını eritmeye ve son fırına koyar ve çıkarırken destek oldum…

diyet veya şekersiz değil aktif ve hareketli çocuklar (ve büyükler) için harika bir pazar kaçamağı olabilir bu brownieler…siz de evde yaparsanız bize fotoğraf gönderin, çok seviniriz!

malzeme:

1.5 su bardağı glütensiz un karışımı

½ çay kaşığı hamur kabartma tozu

½ çay kaşığı tuz

4 yemek kaşığı ham kakao

1 su bardağından biraz az kakao parçacıkları

3 yemek kaşığı tereyağı (arzuya göre hindistan cevizi yağı da kullanılabilir)

½ su bardağı esmer şeker veya hindistan cevizi şekeri

2 adet yumurta

1 çay kaşığı vanilya özü

ekstra olarak: 1 büyük avuç ceviz parçaları veya 2 yemek kaşığı portakal rendesi de eklenebilir

tarif:

fırını 180 dereceye ısıtıp kare veya dikdörtgen bir fırın kabına kenarları sarkacak şekilde yağlı kâğıt serin

ufak bir kapta kakao parçacıklarını ve tereyağını karıştırın ve eritin (biz hızlı olsun diye mikrodalgayı kullandık ama tabii ocak üstünde de olabilir)

kakao parçacıkları iyice eridikten sonra yumurtayı ve şekeri de ekleyip karıştırın

glütensiz unu, kakaoyu, tuzu hamur kabartma tozunu ve vanilya özünü de ekleyip hamur kıvamına gelene kadar iyice karıştırın

hamuru hazırlamış olduğunuz kaba eşit olacak şekilde dökün

sıcak fırında 30-35 dakika arası, içerisine sokulan kurdan temiz çıkana kadar, pişirin sonra da 1 saat boyunca soğumasını bekleyin

**brownieler tamamen soğumadan keserseniz dağılma riski artar**

 

 

bu tarifi hazırlarken www.theprettybee.com’dan ilham aldık glütensiz tarif arayanlara tavsiye ederim 🙂

 

 

 

 

 

 

 

 

haftanın eğlencesi…tuzlu su boyaması

dun akşam ödevler bitmiş, piyano çalışılmış, yemek yenmiş ve toplanmış ve artık olmazsa olmaz yemek sonrası uno oyunumuzu da oynamışken bir baktık ki saat daha bayağı erken (nasıl olduysa hem alegra hem de ben ciddi konsantre olmuşuz ve işleri normalinden çok daha hızlı tamamlamışız) … ufak bir faaliyet yapmak istedik ama hem çok pislik yaratmaması gerekiyor hem de fazla malzeme veya vakit içermemesi gerekiyordu.

alegra’nın aklına geçenlerde internette gördüğü bir çalışmayı denemek geldi ve hemen malzemeleri çıkarmaya başladık.  bu faaliyet oldukça kolay, baştan sona 10 dakikamızı almadı. temizlik açısından da çalışmayı yaptığımız masayı silmek dışında bir ihtiyaç olmadı.  sulu boyaları sabaha kadar kurumaya bıraktık. sonra da ortaya çıkan eseri de bu aynı akşam eltim zeynep’e doğum günü tebrik kartı olarak verdik 🙂

malzeme:

kalın sulu boya kâğıdı

sulu boya paleti

boya fırçası

deniz tuzu

su

tarif:

bol su kullanarak kâğıdı istediğiniz renklerle boyayın

sulu boyalar henüz kurumadan kâğıdın üzerine bol miktarda deniz tuzu serpin

çalışmanızı kurumaya bırakın ve kuruduktan sonra fazla gelen tuzları silkeleyip atın

 

haftanın keyfi… böğürtlenli vegan mini-kekler

yıllardır her hafta sonu pazar sabahı oturup önümüzdeki haftanın menusunu yazarım; hepimiz için büyük kolaylık oluyor. akşama ne yemek yapsak derdi bitiyor, sabah koşturması azalıyor ve haftalık yemek alışveriş faslı gerçekten çok daha pratik oluyor.

bu hafta sonu alegra ile birlikte menüyü hazırlayalım dedik…kendisi gayet bilinçli bir şekilde hemen okulun menusunu internetten buldu, bizim akşam yemeklerimizi de oradaki öğlen yemeklerine uygun bir şekilde seçmeye başladı; çok hoşuma gitti.  ama kahvaltı konusuna gelince biraz tıkandık. normal rotasyonumuz- kızarmış ekmek, çırpılmış yumurta, omlet… belli ki bunlardan biraz sıkılmış artık.  başka neler yapabiliriz diye araştırırken bir kitapta kahvaltılık mini-kekler bulduk onları deneyelim dedik.

ilk denememiz hiç tutmadı! glütensiz olsun ama vegan olmasın dedik ve nedense tarifi hiç beceremedik.  kekler fazla yumuşak oldular ve lezzetli olmalarına rağmen pek bir albenileri yoktu.  dun akşam tekrar denedik ve bu sefer çok daha güzel bir sonuç aldık.  yumurtayı çıkarın ‘vegan yumurta’ kullandık- belki bunun etkisi olmuştur- ama neticede kızlar bu sabah gayet lezzetli, doyurucu ve sağlıklı bir kahvaltı yapıp çıktılar kapıdan…yani herkes memnun 🙂

malzeme:

1.5 su bardağı karabuğday unu

4 yemek kaşığı öğütülmüş keten tohumu

3 yemek kaşığı chia tohumu

5 yemek sıcak su

1 su bardağı organik badem sütü

2 yemek kaşığı rendelenmiş hindistan cevizi

4 yemek kaşığı eritilmiş hindistan cevizi yağı

2 yemek kaşığı esmer şeker (şeker yerine akçaağacı şurubu da kullanabilirsiniz)

1 çay kaşığı karbonat

1 çay kaşığı hamur kabartma tozu

½ çay kaşığı tuz

1 su bardağı dönmüş böğürtlen

tarif:

fırını 180 dereceye ısıtın ve mini-kek (cupcake) tepsisine kek kalıp kağıtları yerleştirin

ufak bir kapta chia tohumunu sıcak su ile karıştırıp kenara bırakın

büyük bir kapta tüm kuru malzemeleri karıştırın

badem sütünü ve hindistan cevizi yağını ekleyip karıştırın

chia-su karışımını kuru malzemelere ekleyip tekrar karıştırın

son olarak böğürtlenleri de ekleyip karıştırın

hamuru bölerek kek kalıplarına yerleştirin ve fırına koyun

yaklaşık 30 dakika pişirin

mini-kekler piştikten sonra tepsiden çıkarıp soğuma teline yerleştirin ve 10 dakika tamamen soğumalarını bekleyin

ılık veya oda sıcaklığında servis edin, hava almayacak şekilde 5 gün boyunca tazeliğini korur

 

 

 

 

 

haftanın keyfi…muzlu enerji keki         

bu hafta ilk defa muzlu bir şey yapmaya karar verdim.  her ne kadar süper sağlıklı bir meyve olsa da ve kızlara da bebekliklerinden beri neredeyse her gün yedirsem de ben maalesef bir türlü muzu pek sevemedim!

fakat nereden geldiyse aklıma bu haftanın keyfini planlarken ilk evlendiğim zamanlar sık sık pişirdiğim banana bread aklıma geldi.  bol muzlu, bol şekerli ve bol tereyağlı olan bu tarifi alıp glütensiz, şekersiz ve enerji dolu bir hale çevirdim.  ortaya çıkan yeni muzlu keki ben çok beğendim.  sabah spor öncesi ufak bir kahvaltı olarak da yedim ve hem güzel enerji verdi hem de spor boyunca karnımı tok tuttu… spordaki hocalara da ikram ettim, onlar da hem tadına hem de chia, keten ve fıstık ezmesiyle dolu olmasına bayıldılar!

muzlu enerji kekini hazırlamak çok kolay; tüm malzemeleri bir tek kabın içinde hızlıca karıştırmak yetiği için de keki fırına koyduktan sonra temizlik ve toparlanma işleri de hemen bitiyor!

malzeme:

4 adet olgun anamur muzu

3 adet organik yumurta

3 dolu yemek kaşığı yer fıstığı ezmesi (badem ezmesi de kullanılabilir)

2 yemek kaşığı eritilmiş hindistan cevizi yağı

1 su bardağı hindistan cevizi unu

1 yemek kaşığı chia tohumu

3 yemek kaşığı öğütülmüş keten tohumu

2 çay kaşığı hamur kabartma tozu

2 çay kasığı toz tarçın

1 tutam deniz tuzu

arzuya göre 1 avuç ceviz veya siyah çikolata parçacıkları da ekleyebilirsiniz

tarif:

fırını 180 dereceye ısıtın

uzun ince bir ekmek kalıbının içerisine yağlı pişirme kâğıdı döşeyin

büyük bir kabın içerisinde ilk olarak muzları iyice ezin

geri kalan malzemeleri teker teker ekleyip hamur kıvamına gelene kadar iyice karıştırın

muzların olgun olması çok önemli; eğer hamur biraz sert olursa bir adet daha yumurta ekleyebilirsiniz

hamur hazır olunca ekmek kalıbına döküp spatula ile eşit olacak şekilde yayın ve fırına yerleştirin

kekin ortasına kurdan sokunca temiz çıkana kadar- yaklaşık 45-50 dakika-pişirin

fırından çıkardıktan sonra kalıbının içerisinde en az 10 dakika soğumasını bekleyin

ılık veya oda sıcaklığında servis edin

hava almayacak şekilde saklama kabında 5 güne kadar tazeliğini korur

 

haftanın eğlencesi… “temiz” tie-dye çantalar

hafta sonu beklenen karın yağması hem benim hem de kızların çok hoşuna gitti ve pazartesi de tatil olunca herkes iyice sevindi!! evin içinde bol bol vakit geçirdik; şömine karşısında sıcak çikolata içtik, patlamış mısır eşliğinde bir sürü film izledik ve tabii ki birçok değişik faaliyet yapma şansı bulduk!

normalde cumartesi günü alegra’nın bir arkadaşıyla sultanahmet bölgesini keşif etme planımız vardı.  fakat havanın yağışlı ve soğuk olacağını duyunca saatlerce dışarıda dolaşmanın hiç eğlenceli olmayacağına karar verip onun yerine bayağı dolu bir ev programı yarattık.  öğlen vakti alegra’nın üç kız arkadaşını bize çağırdık…önce pizza yaptık sonra da masanın etrafına toplanıp çok keyifli (ve temiz!) bir tie-dye/batik boyama çalışması yaptık.

tie-dye çalışması normalde bol miktarda su, kumaş boyası ve pislik içeren bir kumaş boyama faaliyeti.  yaz aylarında bahçede yapmak çok kolay hem de çok eğlenceli oluyor.  ama alegra yalvarsa da soğuk bir kış günü evde böyle bir işe girmem! biz de bu nedenle duymuş ama denemeye henüz fırsatımız olmamış olan bir “temiz” tie-dye çalışması yapmaya karar verdik.  oldukça kolay bir çalışma, ortaya çıkan sonuçlardan herkes çok memnun kaldı ve kızların çantaları bittikten sonra ortalığı toparlamam sadece beş dakika sürdü!

malzeme:

boyanmaya hazır kumaş çantalar

çanta boyunda kesilmiş karton parçaları

bol miktarda rengarenk sharpieler

1 ufak şişe saf alkol

her çocuk için birer boya fırçası ve ufak kap (alkol için)

1 avuç raptiye

tarif:

kartonları çantaların içine yerleştirin ve kenarları raptiye ile sabitleyin

çantanın üzerine sharpieleri ile istediğinizi çizin (geometrik şekiller ve değişik çizgiler daha güzel bir sonuç veriyor)

çizmiş olduğunuz şekillerin üzerinde aynı renklerle tekrar geçin

boya fırçasını az miktar saf alkolün batırarak şekillerin üzerinde geçin

alkol ile çizgilere dokununca renkler sulanıp akmaya başlayacaktır

tüm çizgilerin üzerinde geçin ve renkler bayağı aktıktan sonra çantanın içindeki kartonu çıkarmadan kurumaya bırakın

tamamen kuruduktan sonra ister kartonu çıkarıp çantanınız kullanmaya başlayabilirsiniz, ister çantanın öbür yüzünü aynı şekilde süsleye bilirsiniz

 

haftanın keyfi…kuru yaban mersinli muffinler

bu hafta alegra ile kısa bir kayak tatiline çıkmaya karar verdik.

pazar sabahı erkenden kalkıp yolla çıkıp kartalkaya’ya gittik. şansımıza ocak başında beri olan en iyi havaya denk geldik ve iki yıldır kayak kaymıyor olmanın acısını çıkarabildik.

seyahatimizden bir akşam önce yolda neler yeriz kahvaltı için diye düşünürken aklıma çocukken annemin hep bize yaptığı sabah muffinleri geldi- sağlıklı, doyurucu, lezzetli-fırından çıkar çıkmaz alara bir tane yedi ve bayıldı (en zor müşterim olduğu için onun beğenmesi her zaman çok önemli!)

muffinleri yapmak hiç beklemediğim kadar kolay oldu. Tariften de tam 12 adet çıktı; sabah alegra ve erim’le yarısını yanımıza aldık, geri kalanını ise asya ve alara’nın sabah kahvaltısı olarak evde bıraktık…herkes keyifle tadını çıkarmış oldu ☺️

malzeme:

1.5 su bardağı glütensiz un (yeni bir organik un bulduk ve ilk defa bu hafta denedik; harika çıktı!)

1.5 su bardağı organik badem unu

½ su bardağı esmer şeker

3 yemek kaşığı chia tohumu

3 yemek kaşığı keten tohumu

1 çay kaşığı karbonat

2 çay kaşığı hamur kabartma tozu

½ çay kaşığı tuz

2 çay kaşığı toz tarçın

2 çay kaşığı toz zencefil

1 su bardağı taze badem sütü (fındık veya kaju de olabilir)

3 yemek kaşığı eritilmiş hindistan cevizi yağı

½ su bardağı kuru kayısı püresi (kayısılı önceden sıcak suda bekletin sonra da püre haline geline kadar kuvvetli bir robottan geçirin)

1.5 su bardağı kuru yaban mersini (ben cranberry kullandım ama blueberry de gayet iyi olur)

tarif:

fırını 200 dereceye ısıtıp muffin kalıbına muffin kağıtları döşeyin

glütensiz unu, badem ununu, esmer şekeri, chia ve keten tohumlarını, karbonat, kabartma tozu, tuzu ve baharatları büyük bir kapta karıştırın

badem sütünü, hindistan ceviz yağını ve kayısı püresini ufak bir kapta iyice karıştırın

ıslak malzemeler iyice karıştıktan sonra kuru malzemelere ekleyip tüm karışımı hamur kıvamına gelene kadar karıştırın

son olarak kuru yaban mersinleri de ekleyip karıştırın

hazırlamış olduğunuz hamuru muffin kalıplarına eşit olacak şekilde dağıtın ve fırına koyun

fırının ısısını 180 dereceye indirip içlerine kurdan batırdığınızda temiz çıkana kadar -yaklaşık 20 dakika-pişirin

piştikten sonra fırından çıkarıp soğuma telinde soğumaya bırakın- oda sıcaklığında veya ılık olarak servis edebilirsiniz; yanına biraz badem ezmesi veya reçel ile yemeği de tavsiye ederim

**bu tarif tamamen glütensiz olduğu gibi aynı zamanda da veganlara da uygundur**

haftanın eğlencesi…kilden küçük kalpler

bu hafta bizim evi sevgililer günü heyecanı sardı!

bu heyecanı en yoğun şekilde yaşayan ise alegra…arkadaşları arasında ufak tefek beğenmelerin; âşık olmaların başladığını duydum fakat alegra’da henüz böyle bir durum yok.  bu nedenle de tüm heyecanı ve dolup taşan sevgisini başkalarıyla değil bizimle paylaşmak istiyor!

evdeki herkese ufak tefek bir hediye almak istediğini dile getirdiğinde onu para harcayarak bir hediye almak yerine bir şeyler yaratarak yapmanın daha güzel olacağına ikna edebildim.  hafta başında da tam bu hedef ile işe koyulduk.

hangi malzemeleri kullansak, nasıl bir şeyler yapsak diye düşünürken daha evvel birlikte katılmış olduğumuz bir seramik kursu aklımıza geldi.  orada gerçek kilden küçük kalpler hazırlamıştık ama o kalpler sonra kil fırınına girmişti, sonra da sırlanıp tekrar fırınlanmışlardı.  bu hafta böyle bir şey yapmaya ne fırsatımız ne de vaktimiz olacağı için benim lola’da çok sık kullandığımı havada kuruyan kil kullanarak kalp yapmaya karar verdik.

pazartesi günü okul sonrası kurabiye kalıpları kullanarak yaptığımız kalpler salı günü boyanmaya hazırlardı.  çarşamba ise boyalar kurumuş tam sevgililer günü dağıtılmaya hazırlardı.

sadece sevgililer günü için değil, bu kalpler her türlü özel gün için müthiş bir hediye olabilir 🙂

malzeme:

1 paket havada kuruyan kil (ben das marka tercih ediyorum)

kalp şeklinde kurabiye kalıpları

fabercastel guaj boya (daha ufak çocuklar bu boyayı parmak boyası olarak da kullanabilirler)

toz sim

ikea mala ince uçlu boyalar

boya fırçaları

 tarif:

havada kuruyan kili biraz yumuşayana kadar elinizde yoğurun

sonra da 1-2 cm kalınlığında düz parçalar haline getirin

kalp şeklinde olan kalıpları kullanarak kalpler çıkarın

kalpleri ister düz olarak bırakabilir ister kürdanlarla üzerinde şekiller yaratabilirsiniz

daha sonra asmak isterseniz kalplerin bir noktasında ufak bir delik açın

kalpleri en az 12 saat kurumaya bırakın, kil tamamen beyaz bir hale gelecektir

boyalar ve simler kullanarak istediğiniz gibi süsleyin

boyalar kuruduktan sonra ufak iplerle asmaya hazırlayın

 ** her yaşa uygun olan bu faaliyeti yaparken bir tek üç yaş altındaki miniklerin kili ağızlarına sokmamalarına dikkat edilmesi gerekir**

 

 

 

haftanın keyfi…balkabaklı enerji barları

bu haftanın keyfini yaparken işler biraz karıştı!  ilk etapta en çok sevdiğim kış meyvelerinden biri olduğu için ve henüz yeterince haftanın keyfinde kullanmadığımı düşündüğüm için balkabaklı bir şey yapmak istediğime karar verdim.  fakat balkabaklı haşlayıp püreyi hazırlarken bir anda fark ettim ki bir ilk balkabaklı haftanın keyfim değil…bu yazıyla birlikte üç kere balkabağı kullanmışım!

ikinci yaşadığım aksilik yine malzeme konusunda oldu…tüm malzemeleri bir araya getirip malzeme fotoğrafını çektikten sonra ve malzemeleri karıştırdıktan sona akçaağacı şurubunu kullanmamaya karar verdim.  yılbaşından sonra tükettiğimiz şekeri azaltmaya gayret etmiştim.  tabii bu tatil döneminde biraz zor oldu ama artık okul başladı, düzen başladı derkken yine bu hedefe dönmek istiyorum.  bu nedenle fotoğrafta yer alan akçaağacı şurup malzeme listesinde ve tarifte yok! (ama tabii siz barların biraz daha tatlı olmalarını isterseniz 2 yemek kaşığı ekleyebilirsiniz).

son yaşadığım aksilik ise şu- tarifi hazırlarken ben aslında pişmeden hazırlanan enerji topları yapmaya karar vermiştim! ama ne zamanki malzemeleri toparladım ve karıştırdım baktım ki bu tariften öyle top çıkarmak hiçbir şekilde mümkün olmayacak.  böylece enerji toplarım oldular pişerek hazırlanan enerji barları 🙂

malzeme:

1.5 su bardağı glütensiz yulaf ezmesi

6-7 adet çekirdeksiz kuru hurma

1 su bardağı balkabağı püresi

3 yemek kaşığı hafif kızartılmış ceviz içi

3 yemek kaşığı chia tohumu

2 yemek kaşığı keten tohumu

3 çay kaşığı toz tarçın

3 çay kaşığı toz zencefil

2 çay kaşığı karanfil

1 tutam deniz tuzu

tarif:

fırını 180 dereceye ısıtıp ufak bir dikdörtgen şeklinde olan bir borcama pişirme kâğıdı yerleştirin

yumuşamaları için hurmaların 10 dakika sıcak suda bekletin

yumuşadıktan sonra balkabağı püresiyle birlikte robot veya kuvvetli bir blenderde püre haline getirin

kalan malzemeleri yavaş yavaş ekleyip iyice karışana kadar blenderde karıştırmaya devam edin

karışımı hamur kıvamına geldikten sonra borcama eşit olacak şekilde yerleştirin

15 dakika piştikten sonra soğuma teli üzerinde soğuması için bekleyin ve sonra ufak kareler halinde kesin

hava almayan cam saklama kabında 1 haftaya kadar saklayabilirsiniz (bizim evde bir gün bile dayanmadı barlar…hem çay saatinde hem de sabah kahvaltısın keyifle tükettik!)

hep birlikte gezerken…kamboçya’da harika bir macera!!

asya ve alara ufakken birçok sömestr tatilimizi kayağa giderek değerlendirmiştik.  dağlarda karların altında çok keyifli ve hareketli geçen tatillerimizden de harika hatıralarımız var; fakat geçen sene asya bize gelip “acaba bu yıl değişik bir şeyler yapmaya çalışsak mı” diye sorunca açıkçası bizim de çok hoşumuza gitti.  geçen seneki rotamız tayland idi ve çok çok güzeldi.  ailece ilk defa uzak doğuya gidiyorduk ve bizi neler beklediğini hiç bilmiyorduk- tüm tahminlerimizden daha güzel geçen seyahatin sonunda döner dönmez bu yıl ise kamboçya ve vietnam’a gitmeyi planlamaya başladık! (bu arada maalesef tayland seyahatimizi henüz yazamadım- biraz geriye dönük olsa da o seyahati de en kısa zamanda burada paylaşmayı umuyorum :))

 2019 maceramız istanbul’dan bangkok’a türk hava yollarıyla bir gece uçuşu ile başladı…bangkok’ta birkaç saat beklemeden sonra geçen sene de çok beğenerek seyahat ettiğimiz bangkok airways ile siem reap’a bağlandık.  ufak bir lojistik bilgisi paylaşayım bu arada…thy ile bangkok airways ortak olduğu için çok rahat bir şekilde bavullarımızı istanbul’da uçağa verdik ve siem reap’e kadar bir daha uğraşmak zorunda kalmadık.  bir de kamboçya vizesi internetten alınabiliyor ve almanızı çok tavsiye eder; biz almamıştık ve ara uçuşun neredeyse tamamını kapıda vize almak için form doldurarak geçirdim.

IMG_6359
vize formları!!

siem reap kamboçya:

nerede kalınır:

biz belmond la residence d’angkor’da kaldık ve çok çok memnun kaldık.  butik bir otel ama odaları çok geniş ve rahat.  kızlarla iç içe geçen odalarımız vardı ve bu da bana çok iyi geldi; hem kendime ait bir mekânım da vardı, hem de onlara çok yakındık.  otelin orta avlusunda tropikal bitkilerin içerisinde harika bir havuz var.  gündüzleri çok sıcak olduğu için havuzun kenarında bol bol vakit geçirdik.  havuz başına yiyecek ve içecek servisi de mevcut, biz gezmelerimiz arasında dinlenirken tam anlamıyla tatilde olduğumuzu da hissettik doğrusu!

biz belmond’u çok sevdik, sabah açık büfe kahvaltısı yeterli ama çok abartılı değildi, yemekler gayet güzeldi ve ayrıca çok güzel bir bar ve lounge alanı vardı, spa ve masaj çok dinlendirici ve kaliteliydi, tertemiz ve tamamen yeşilliğe bakan bir fitness odası vardı, her gün otelin özel etkinlikleri de vardı- bir gün otelin yakınında olan bir manastırdan rahipler geldi mesela onlarla sohbet edip sonra da kutsanma fırsatımız oldu- ve her akşam yataklarımıza kamboçya’yı andıran ufak hediyeler bıraktılar.  ben küçük hediyeler bayıldım ve her akşam acaba bugün ne çıkacak diye heyecanla bekledim!  özellikle çocuklar ile seyahat etmeyi düşünüyorsanız tereddütsüz bu otelden kalmanızı tavsiye edebilirim.

biraz daha romantik bir otel arayanlar için amansara otelini tavsiye edebilirim.  bizim gidip görecek fırsatımız olmadı ama kalan arkadaşlarımız var ve onlar biz belmond’u ne kadar beğendiysek amansara’yı da bir o kadar beğenerek döndüler tatillerinden.  çok daha ufak bir otel ve anladığım kadarıyla daha sessiz ve sakin bir ortam; alegra ile kalmak için pek uygun olmazdı sanırım.

bir de şehir ortasından yer alan raffles grand d’angkor hotel’ini gördük.  ingilizlerin, fransızların yoğun olarak uzak doğuda oldukları dönemlere ait olan bu tarihi bir binada yer alan otel de çocuklu aileler için çok uygun olur.  odaları yapılmış dönemden dolayı standart odalar bir parça daha ufak olsa da birçok süit ve villa opsiyonu da varmış, ayrıca otelin iç ve dış mekanlarına gayet geniş oturma ve dinlenme alanları bulunuyor.  burada da orta avluda kocaman bir havuz var; tapınak gezileri sonrasında ferahlamak için birebir.

neler yapılır:

siem reap’e gitmemizin sebebi şehrin 15-20 dakika dışında yer alan angkor kompleksini ziyaret etmek.  son on yıldır turizmin git gide artmasıyla birlikte kamboçya hükûmeti tüm bölgeyi turistlere göre organize etmeye başlamış durumda.  havalimanı olsun, bilet gişeleri ve kontrol noktaları olsun, angkor kompleksi içerisindeki tapınaklarında yer alan bilgi panoları ve genel düzenlemeleri olsun siem reap’de turist olmak çok kolay ve gördüğümüz kadarıyla çok da güvenli.

200 dönüme yayılmış olan angkor kompleksinde 300’den fazla tapınak bulunuyormuş…biz ancak en popüler olan ve durumları en iyi olan dört tanesini detaylı gezebildik- birkaç tanesine de dışarıdan bakarken rehberimiz bize tarihlerini biraz anlattı.  en büyük tapınaklardan biri olan ve angkor thom bölgesinde bulunan bayon tapınağının genel durumu da çok iyi olduğu için önce orasıyla başladık.  1200’lerde yapılmış olan tapınağın duvarlarında o dönemde kuvvetli olan angkor imparatorluğu altında hayatın nasıl olduğunu gösteren rölyefler özellikle çok ilginç.  avlanma, savaş sahneleri, birahanelerde insanlar gibi sahneleri gösteren çalışmalar arasında tuvalete oturmuş bir adamın görüntüsü bile var! (onun fotoğrafını çekmemişiz maalesef ama çok komikti- alegra bayıldı tabii!). angkor thom bölgesinde ayrıca phimeanakas ve baphon tapınaklarını da gördük ve filler terası isimli duvarları da gezme fırsatımız oldu.

bayon tapınağından sonra bu bölge bulunan bir başka önemli tapınak ise ta prohm tapınağına (tomb raider filminin çekildiği tapınak olduğu için yerel halk bazen tomb raider tapınağı da diyebiliyor).  kocaman ağaçlarla sarılı olan tapınak tüm tapınakların 1880’lerde fransızlar tarafından keşif edilmeden önce nasıl bir durumda olduklarını anlamak için iyi bir örnek.  angkor tapınakları bölgede yaşanan güç değişimleri nedeniyle on altıncı yüzyılda artık kullanılmaz hale gelmişler.  1600lar ve 1880’ler arasında tamamen doğaya teslim edilen yapılar bu nedenle yeşilliklerin içerisinde neredeyse kaybolmuşlar.  ta prohm’da görüldüğü şekilde birçok tapınağın duvarları ve tavanları çökmüş, yapıların içerisinde ağaçlar ve bitkiler yetişmeye başlamış.  halen devam etmekte olan renovasyon çalışmalarının sonucunda her sene yeni tapınaklar gezmeye açılıyormuş, var olan tapınaklar ise güçlendiriliyormuş.

tüm bu tapınakların en tanınmış olanı angkor wat’ı biz güneş ağrırken gezmeyi tercih ettik (arzu edenler için güneş batımında da gezmek mümkünmüş).  sabah henüz dışarısı karanlıkken yolla çıkıp el fenerleri eşliğinde sakin ve nezih bir kalabalığın arasında ufak bir gölettin yanında yerimizi alıp beklemeye başladık.  yaklaşık 20 dakika bekledikten sonra etrafımızı tatlı bir ışık sarmaya başladı.  mor olarak başlayan gökyüzü yavaş yavaş pembe, sonra ise gitgide sararmaya başladı.  gökyüzü tamamen aydınlanınca tapınağın kapısı açıldı ve bekleyenlerle birlikte hayal bile edemeyeceğimiz bir boyutta olan kocaman kapılardan geçip tapınağın tepesine kadar tırmandık.  buddha’ya adanmış tapınakta görülecek çok nokta var, sırada beklemek gerekse de tepeye çıkmayı çok tavsiye ederim.  hem tapınağın tepesinde bu kadar kocaman bir alanın olacağına görmeden inanmak çok zor, hem de tapınağın gri taşları, etraftaki yeşil ormanın ve parlayan güneşin altın renklerini tepeden izleyebilmek inanılmaz bir his.

son olarak biraz uzakta olan banteay srei, ya da bir başka adıyla pembe bayan, tapınağını ziyaret edebilirsiniz.  tamamen kadınlara adanmış olan bir tapınak olması, öbür tapınaklara nazaran biraz daha boyut olarak ufak olması ve tamamen pembe taştan inşaat edilmiş olması hepimizin çok hoşuna gitti.  bu özel tapınağı gezdikten sonra geniş bahçelerinde dolaşırken kızlarla feminizmden, kadınların bazen daha sessiz olan ama yine de büyük güçlerinden ve kadınlar (ya da kızlar) olarak dünyada yerimizi bulmak nasıl bir şey olduğundan biraz konuştuk.  yaşlı bir kadının muz yaprakları kullanarak hazırlamış olduğu pirinçli muzlu atıştırmalıklar yedik, o saatte henüz ılık olan havanın tadını çıkardık…

tabii siem reap’te tapınak dışında gezilecek başka yerler de var! gezimizin vietnam ayağına geçmeden hem geçmişte hem de günümüzde kamboçya kültürünü tanımak için birkaç önemli mekânı da ziyaret ettim.  alegra en çok artisans of angkor denilen bir sanatçı atölyesinden hoşlandı sanırım çünkü hala orada gördüğü ve yaptığı şeylerden bahsediyor.  yerel el sanatlarını tanıtmak, öğretmek ve ayakta tutmak için kurulmuş olan atölyede kızlar tahta ve taştan heykel yapmayı denediler, sanatçıların büyük, küçük eserler yaratmasını izlediler.  yapılan ürünleri çoğu yine aynı yerde bulunan mağazada da satılıyor- kızlar da benden keyifle biraz hatıralık eşya için alışveriş de yapabildik.

siem reap’deyken iki tane şahane gösteriye de gidebildik…ilki phare circus isimli dünya çapında akrobatik ve jimnastik şovu yapan bir tiyatro grubunun white gold adındaki gösterisiydi.  eski bir sirke çadırında yer alan gösteri gerçekten çok keyifliydi!  kamboçya’nın yerel halkının mitolojisinden oluşan hikâye bir gencin para işlerini çok kafaya takıp sonra da mutsuz olduğunu anlatıyor.  paranın mutluk getirmeyeceğini vurgulayan tiyatroda müzik, ışık ve hareketler müthişti- hepimiz gözümüzü kırpmadan izledik!

bir başka izlediğimiz gösteri ise kanell restoran’daki apsara dans gösterisiydi.  unesco tarafından koruma altına alınan apsara dansları açıkçası biraz yavaş da olsa gerçekten çok enteresandı.  renkli kostümler, hiç alışık olmadığımız karakterler ve hikayeler ve değişik enstrümanlarla çalınan müziklerden çok etkilendik.  biraz yorgun olmamıza bu gösteriyi de izlemeye vakit ayırdığımız için çok memnun kaldık.

nerede yenilir:

kamboçya’nın yerel ve geleneksel mutfağı çok zengin bir mutfak değildir.  siem reap’e vardığımızda bunun hem kültürel hem de tarihi sebepleri olduğu öğrendik.  yirminci yüzyılda iç siyasi olarak çok büyük sorunlar yaşayan ülkede inanılmaz bir derecede açlık da yaşanmış.  bu dönemde yaşananlar da halkın mutfağına yansımış.  bu eksikliği ise komşu ülkeler olan vietnam, tayland ve hindistan’dan esinlenerek tamamlamış olan restoranlarda çok geniş bir yemek yelpazesi bulabildik. fakat açık konuşmak gerekirse kamboçya’nın yemekler genel anlamda komşularının yemeklerinde daha az lezzetli…

yine de temiz ve düzgün oldukları için rahatlıkla khmer village restaurant ve neary khmer restaurant’ı tavsiye edebilirim.  angkor kompleksinde bulunan khmer village restaurant’da ilk gezme günümüzün en sıcak saatlerini uzun uzun sofrada yemek yiyerek ve sohbet ederek geçirdik.  kamboçya biraları çok lezzetli; yanında çerez olarak nefis kavrulmuş minik yer fıstıkları da getiriyorlar, siparişimiz hazırlanırken keyifle onları yedik- ben de buz gibi bir bira içtim 🙂

şehir içinde olan neary khmer restaurant’da geleneksel kamboçya yemekleri arasında en çok beğendiğim amok yemeğini deneme fırsatım oldu.  biraz hintlilerin karisine benzeyen bol baharatlı yemeği çok güzel bir hindistan cevizli pilav ile servis ediyorlar.  hem doyurucu hem de hafif oluyor.  kızlar her gittiğimiz yerde spring roll yiyip beğendiler.  tatlı olarak da her fırsatta tropikal meyvelerden yapılmış sorbetler denediler.

UNADJUSTEDNONRAW_thumb_8a9c
küçük dondurmacı ve rehberimiz mr. heang

siem reap’deki en ilginç gördüklerimizden biri ise sokakta satılan kızarmış örümcekler, akrepler, ipek kurtları ve yılanlardı…sadece görmek ile de kalmadık! dünya tatlısı olan rehberimiz, mr. heang, bize göstermek için kocaman bir tarantula örümceğini bir video çekerken yedi! erim ve alegra bakamadılar, ben bile bayağı huylandım.  sonra mr. heang’a sordum “çocuklarınıza da örümcek yediriyor musunuz” diye… o da bana “evet, ama buradan değil, burada kullandıkları kızartma yağı temiz değil” dedi!!

IMG_6670
sokakta satılan kızartılmış böcekler…siz yermiydiniz???

 

baştan sona gezimizin kamboçya bölümü sürprizler ve yeni deneyimlerle doluydu…iyi ki gittik, iyi ki gördük, hepimizin ömür boyu keyifle hatırlayacağı bir seyahat oldu.  bir sonraki durağımız olan vietnam’ın rotasını da önümüzdeki günlerde paylaşıyor olacağım…orası da bir başka harikaydı!!

bu hafta neler okuyoruz…tomorrow i’ll be brave

birçok evde de olduğu gibi 2019’un başlamasıyla biz evde önümüzdeki yıl için neleri istiyoruz, seneyi ne şekilde geçirmek istiyoruz ve bu arzularımıza ve hedeflerimize ulaşabilmek için nelere ihtiyacımız olduğunu çok konuşuyoruz.

bu konuları daha derin ve detaylı olarak düşünürken aklıma şunlar geliyor…aslında hedefler ne olursa olsun ilk etapta kızların (ve benimde) kararlı ve istikrarlı durmamız gerekiyor.  akademik alanda olsun, sporda olsun, arkadaş ilişkilerinde olsun bu tarz bir duruş için de cesaret ve yürek çok önemli.

en son amerika’dayken de tam bu konulara yer veren şahane bir çocuk kitabı buldum; ilk defa bu hafta okuduk ve hemen paylaşmak istedim.

jessica hische’nin yazdığı ve resimlendirdiği kitabı çocuklara uygun bir dil ve görseller ile cesareti, kuvveti ve heyecanı hatırlatıyor.  bazı durumlarda yürekli olmanın ne kadar zor olduğunu kabul eden ve vurgulayan yazar ise okurlarına en güzel şekilde hata yaptıklarında veya işler yolunda gitmediğinde, ya da korktuklarında asla yığılmamayı da hatırlatıyor.  bugün istediğimiz kadar cesur olamadıysak bunu kafaya takarak bir işten veya hedeften tamamen vaz geçmek yerine sonraki sabah tekrar uyanıp yürekli bir biçimde işe koyulmanın önemini vurguluyor.

üç yaş üstü tüm çocuklara- ve hatta ebeveynlere- uygun olan tomorrow ı’ll be brave rengarenk sayfaları, ses uyumlu cümleleriyle ve önemli mesajlarıyla keyifli okuma saatler için birebir 🙂